Son filmi Bir Varmış Bir Yokmuş ile 33. İstanbul Film Festivali’nden Jüri Özel ve FIPRESCI ödülü ile ayrılan Kazım Öz’ün yaklaşık üç sene sonra yine İstanbul Film Festivali’nde prömiyer yapan kurmacası Zer, yönetmenin Amerika’da yaşayan bir aile üzerinden kendi memleketi Dersim’e uzanan hikayesi. Yer yer gülümsetmeyi hedeflese de hikayesini dramatik bir yapı üzerine kuran Öz, Zer ile filmografisinin en olgun filmine imza atıyor diyebiliriz.
“Kültürel ve tarihsel geçmişimizde kendini saklayan, bir şekilde yaşatan değerler mevcuttur” diyen ve toplumsal hafızadan yola çıkan Kazım Öz hikayesinin merkezine genç Jan’ı yerleştiriyor. Jan, Fransa’da doğmuş A.B.D’de yaşayan Türk bir babanın çocuğudur. Bir gün hiç görmediği babaannesi Zarife’nin, kanser ameliyatı için New York’a gelmesi sonucu hayatında yeni bir sorumluluk alanı oluşan Jan, babaannesinin hayatını kaybetmesi sonucu, ona söylediği Kürtçe bir şarkının peşine düşer.
36. İstanbul Film Festivali kapsamında gerçekleşen gösteriminde büyük ilgi gören Zer, uğradığı sansür ve bu sansürü seyircisine aktarma biçimiyle de büyük yankı uyandırdı ve seyircisinden destek gördü. Henüz filmi seyretmeyenler için kısaca bu durumu özetleyeyim. Filmin iki sahnesinde ekran tamamen kararıyor ve perdede “Bu sahne T.C. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Üst Denetim Kurulu tarafından sakıncalı bulunduğu için izleyemiyorsunuz.” yazısı çıkıyor. İlk kesilen sahne Jan’ın katliam fotoğraflarına bakarken, ikinci kesilen sahne ise bir asker ile karşılaşması sonrasında gerçekleşiyor. Kültür Bakanlığı’nın türlü baskılarına boyun eğmek durumunda olan yönetmenlerin, tam olarak neler yaşadığını bilmemiz çoğu zaman mümkün olmuyor. Özellikle son dönemde, Tolga Karaçelik ve Emin Alper’in destek dahi alamamasıyla devam eden sürecin iyiye gittiğinden bahsetmek mümkün değil zira hükümet kendi sinemacılarını yetiştirmeye ve desteklemeye başlayalı uzun süre oldu. Konumuza dönecek olursak en azından, Kazım Öz’ün filmini gösterebilmek adına bu sahneleri çıkartmış olmasına rağmen Kültür Bakanlığı’nın uyguladığı bu faşist yöntemi zekice gözler önüne sermesi ve arka planda neler olduğunu sinemasını kullanarak anlatmaya çalışması takdire şayan.
Zer: Bir Şarkıdan Daha Fazlası
Yaşadığımız topraklar her dönem savaşlara tanık olmuş, bastığımız her yer vakti zamanında kan görmüştür. Bu yapılanlardan utanmak yerine, tarihimize baktığımız zaman sürekli olarak yaşanmış olayların inkar edilmeye ya da bir tarafın mutlaka haklı çıkartılmaya çalışıldığını görüyoruz. Sinema bu anlamda sadece belgesel ile değil kurmaca senaryolarla da bu olayların izinden gitmemize yardımcı olan, toplum olarak her şeyi çok çabuk unutuyor olmamızı “hatırlamak” için önemli bir araç. Kazım Öz de bunun peşinden koşan yönetmenlerden, üstelik bunu yaparken siyasi bir film yapma gayretinden ya da seyirciye bunu empoze etmek için ekstra bir çaba göstermekten de bir o kadar uzak. Özellikle, son yıllarda Kürt sinemasının önemli örneklerinin ulusal ve uluslararası festivallerden ödüllerle ayrılması, Kürt sinemacıların benzer yapıları içeren filmler oluşturmasına sebep oldu. Birçok Türk yönetmenin Nuri Bilge Ceylanvari filmler çekmeye çalışması gibi, Kürt sinemasında da içeriğin öne çıktığı, biçimin ise neredeyse yok sayıldığı onlarca örnek izliyoruz. Bu noktada Öz, biçim ile içeriği birleştirmeyi başarıyor; sinemasını bir üst klasmana yükseltiyor. Hikayenin başlangıcında bulunan ve çekimleri A.B.D’de gerçekleşen bölümler herhangi bir Amerikan bağımsızını aratmazken, Türkiye sınırlarına gelindiği anda görüntü yönetimi çekilen bölgenin albenisini gözler önüne seriyor. Burada filmin çekildiği üç ayrı bölgede, üç farklı görüntü yönetmeniyle çalışılmış olması riskli, ama doğru bir tercih olmuş.
Jan, A.B.D’den Dersim’e uzayan yolculuğunda Türkiye sınırlarına adım attığı ve şarkının peşinden gittiği andan itibaren kültürünü yeni tanıdığı birçok insanla karşılaşır. Kahvehanede çay içer, düğüne katılır, dans eder, tankların arasında kalır daha da önemlisi belki A.B.D’de görse dönüp bakmayacağı bir kadından hoşlanır… Tüm bu süreç, Jan’ın sadece bir şarkının peşinden koştuğu bir serüven değil, unutmaya çalıştığı eski sevgilisinden başlayan bir kendini keşfetme hikayesidir. İronik ki, filmin seyircisini içine çektiği bu bölümler aynı zamanda Zer’in inandırıcılık sorunu yaşadığı bölümler olarak ele alınabilinir. Karşılaştığı her insanın Jan’ın hayatında oldukça olumlu etkiler bırakması, senaryonun gerçeklikten uzaklaşmasına yol açıyor diyebiliriz.
Son kertede Zer biçim ile içeriğin birleştiği, oldukça önemli bir politik film. Yukarıda da belirttiğim gibi Öz, Zer ile klasman atlayarak Kürt sinemacılara yeni bir yol açıyor.